« je m’occupe, je meuble le temps. »

Il est 22h40. J’entends la haute voix de la voisine de côté qui d’ailleurs ne parle jamais aussi bruyamment. Elle est la seule à parler, au téléphone sans doute.  

J’ai entendu personne d’autre que nous aujourd’hui dans l’immeuble et la rue de Belleville était particulièrement vide. Un papa portant son jeune fils sur son vélo faisait des tours sur la route, comme à la campagne. 

Aujourd’hui, c’était un dimanche, le jour où habituellement je passe spontanément en mode manuel. Aller au marché et puis rempoter les plantes, nettoyer les bords de la fenêtre pour semer les herbes et les tomates bientôt, nettoyer l’appartement, ranger, fouiller les photos imprimées, décorer mon bureau et l’appartement, ranger la cuisine et prendre un bon déjeuner de dimanche. 

Enfin danser dans les toilettes pendant 4-5 chansons m’a injecté un bon quantité de bonheur. 

J’ai oublié la réalité, la réalité est là ce que je vis, je me dis. 

Vers 20h j’étais prête à lire les mail sérieux (venant du travail). Je me rappelle de l’actualité : 7e jour de confinement. 

Dans ma boite mail un article, sur le fait d’attendre, m’aide à identifier ce que j’ai fait depuis : « je m’occupe, je meuble le temps. »

7.gün

hasan dağı

Evde geçirdiğim günler gibi bir gündü. Sabah dokuzda uyanıp gün içerisinde, sadece birşeyler okumak ve sigara içmek için oturduğum günlerden. Mesela bu yazıyı yazacağım için saydım evin içinde kaç gündür kapalı kaldığımızı.

Aslında iki defa evin arka sokağındaki sahil parkına gittik. Ama her döndüğümüzde pişman oldum ve anladım ki dışarı çıkmak beni daha tedirgin ve paranoyak yapıyor.

Bugün Aren ‘hadi dışarı çıkalım hava çok güzel’ dedi. 3 yaşında ve anlatmak zor geldi. Yapmadığım bir şey ama neden çıkamayacağımız cevabını geçiştirdim. Çıkmak yerine dans ettik.

Bugün okulların bizi modern hayata ne kadar bağladıklarını düşündüm. Ve karnabahar pişirsem çocukalar yer mi? diye.

Aslında evde hayat o kadar da kötü değil ama herşeyin giderek daha kötü hale gelmesi ve bunu için yapabileceğin en iyi şeyin evde oturmak olması can sıkıcı. Bir sürü soru geliyor aklıma zor durumda olacak insanlar ve uzantıları… bunları düşünmeye başladığımda işin içinden çıkamıyorum ve hemen evde yapacak bişeyler arıyorum. Bugün temizlik yaptım mesela. Bir de dolap kapağını tamir ettim. Sonra eski yoğurt kaplarına mutfakta yeşillenmiş sarımsakları ektim. balkonu temizledik Koray’la, çocuklar çıkıp kendilerini dışarda hissetsin diye 🙂

yarın için plan yapmaya başladım. çünkü eldeki aktiviteler bitmek üzere ve planlı davranmak lazım. çocuklar çok acımasız olabiliyorlar.

Karnabahar güzel oldu. Aren çok beğendi, Arjen tadına bakmadı. Yarın uzaktan eğitim başlıyor. heyecanlıyım. hep Arjen’i (11) okulda merak ederdim. ha ha biliyorum aynı değil ama iki saat de olsa biraz sakin kalabileceğiz.

not: fotoğrafı tam bir hafta önce istanbula dönerken uçaktan çekmiştim.

Patience and Presence.

It is my first post and I apologise for waxing philosophical. It seems the only way to start. I promise to be funny and ironic with stories from the German front, but today is a bit more quiet.

I admit. It’s hard not to feel an overwhelming sense of relief to have the time to find one’s own rhythm without the pressure of imposed structures. To feel the natural flow of the day. To cook when hungry, and to sleep when tired. I feel my body’s need to move, and I submit. I feel my mind’s need to escape, and I read. I feel the urge to create, and I paint.

Finally.

Souvenir 01

gamin, j’ai été hanté durant plusieurs années par le souvenir d’un feuilleton vu à la télé chez mes grand-parents pendant les vacances. un enfant se réveillait un matin et le monde avait disparu. il avait été projeté, seul, dans un autre temps, décalé de quelques minutes. il y était seul. tout était désert. il arrivait à communiquer avec sa famille, restée dans le monde originel, à travers une brique de lait, écran faisant la liaison entre les deux mondes.

longtemps j’ai obligé ma mère et les autres à prononcer bien clairement les mots “à demain” avant de me coucher afin d’être sûr que je ne me réveillerai pas seul.

si cette angoisse enfantine a fini par disparaître, il m’arrive parfois, en ce moment, d’avoir l’impression que mes écrans skype, zoom et autres, sont le miroir de cette brique de lait.

Ankara yine ankara.

1. İşe devam, evden çalışma yok ve olmayacak.
2. Her yer kapalı evde oturuyoruz ama burası zaten ankara hayatımızda bir değişiklik yaratmıyor.

Muhtemelen işe gelen tek mal biziz, sanki güvenlik de bizim için geliyor. (Foto 11.00 çekildi. Normal bir gün kalabalık olurdu.)
Bu da evdeki malzemelerle yapılan doğum günü pastası. Benim olduğum fotoğraflar annemde kaldı.